Başvuru Sorgulama | Site Haritası | İletişim | English Show Sigorta Tahkim Komisyonu'na Kimler Başvurabilir? Uyuşmazlık yaşadığınız sigorta kuruluşu, Sigorta Tahkim Komisyonu'na üye ise ve başvuruda bulunduğunuzda sigorta kuruluşu talebinizi tamamen veya kısmen reddettiyse veya talebinize başvuru tarihinden itibaren 15 iş günü (Trafik Sigortasında 15 gün) içinde yazılı olarak cevap vermediyse başvuru formunu eksiksiz doldurup ekindeki belgelerle birlikte Komisyona şahsen ya da postayla başvuruda bulunabilirsiniz.Komisyonun başvurunuzu değerlendirmeye alabilmesi için Zorunlu Sigortalar hariç, uyuşmazlık konusu rizikonun ilgili kuruluşun üyelik tarihinden sonra meydana gelmiş olması gerekmektedir. Zorunlu Sigortalarda ise kuruluşun Komisyonumuza üye olup olmadığına bakılmaksızın, 18.04.2013 tarihinden sonra ortaya çıkan uyuşmazlıklar için Komisyonumuza başvuru yapılabilmektedir.
YENİ TRAFİK SİGORTASI GENEL ŞARTLARI I- GENEL AÇIKLAMALAR 1- Yeni Genel Şartlar 1- Yeni Genel Şartlar yasalara aykırıdır. Anayasa'nın eşitlik ilkesine, hiç bir kişiye ve zümreye imtiyaz tanınamayacağına ilişkin 10.maddesine, kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre ödeneceğine ilişkin 19/Son maddesine, hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarına, hiçbir organ ve makamın yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceğine, genelge gönderemeyeceğine, telkinde bulunamayacağına ilişkin 138. maddesine; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 1451.maddesinin "Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır" hükmü gereğince, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 20.maddesi 4.fıkrasındaki kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülüyor olsa dahi, genel işlem şartı niteliğindeki sigorta genel şartlarının yasalara aykırı hükümlerinin geçersiz olacağına; gene 6098 sayılı TBK'nun"destekten yoksun kalma zararları
ile bedensel zararların, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağına" ilişkin emredici nitelikteki 55.maddesine; 2- Trafik Sigortasının, kamusal nitelikli "zorunlu" bir sigorta türü olduğu gözardı edilmemelidir. 3- Yeni Genel Şartlar, hukukun temel ilkelerine aykırıdır. Sorumluluk Hukukunun temel ve evrensel ilkelerine göre, haksız ve hukuka aykırı eylemlerde zarar, olay tarihinde doğar, gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz, kişiler ve kurumlar yasalar karşısında eşittirler, kişilere ve kurumlara ayrıcalık tanınamaz, yaşama hakkı ve sağlıklı yaşama hakkı hukukça korunması gereken en yüce haklardır, bu hakları kısıtlayıcı ve zarar sorumlularını ödüllendirici düzenlemeler İnsan Hakları Evrensel Sözleşmelerine ve Anayasalara aykırıdır.Tazminata artırıcı veya azaltıcı yönde bir müdahale, bu hakkın mahiyeti ile bağdaşmaz. Zarar vereni ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemler, Sorumluluk Hukuku ilkelerine aykırıdır. 4- Yeni Genel Şartlarda, insan zararlarının bir "yaşama hakkı" sorunu olduğu gözardı
edilmiştir. Bu konuda, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
55.maddesinin gerekçesinde: "Tazminatın önleyici işlevi, insan hakkı karakteri dikkate alınarak, zarar verenleri ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemlerden kaçınılması gerektiği" biçiminde bir uyarıda bulunulmuştur. 5- İnsana verilen zararlar, trafik kazaları ve sigorta ödemeleri ile sınırlı olmadığına göre, Trafik Sigortası Genel
Şartları ekindeki koşullar tüm sorumluluk türlerine uygulanamaz 6- İnsan zararlarının parasal değerlendirmesinde, formüller önemli olmayıp, aslolan ve temel
ölçü "hukuksal gerekçeler"dir. Zararı paraya dönüştürmede uygulanacak yöntem (formüller) ne olursa olsun,
eğer hukuksal değerlendirmeler doğru yapılamıyorsa, sağlıklı bir sonuca ulaşılamaz. Hesap formülleri içi boş kalıplar gibidir. Onların içini doğru bilgilerle doldurmak, zarar hesabının gerekçesini ve alt yapısını sağlam bir biçimde oluşturmak gerekir. Bunu ancak yasaları, yerleşik içtihadı ve öğretideki görüşleri iyi bilen, sorumluluk hukukundaki en son gelişmeleri yakından izleyen, hukuk eğitimi almış ve konusunda uzmanlaşmış bilirkişiler yapabilir. 7- İnsan zararları, basit bir hesaplama işi değildir. Hayat sigortalarından ve sosyal güvenlik kurumlarının gelir bağlama işlemlerinden farklı bir hukuksal değerlendirmeyi gerektirir. b) Yasadaki ve sözleşmedeki koşullar gerçekleşmişse, Sosyal Güvenlikte gelir bağlanır, hayat sigortasında tazminat ödenir. Gelirin veya tazminatın hesaplama anı, rizikonun gerçekleştiği an değil, yasadaki veya sözleşmedeki koşullar oluştuktan ve işlemler tamamlandıktan sonraki "hesaplama tarihi"dir. Her ikisinde de işlemiş-işleyecek zarar dönemleri söz konusu değildir. Sosyal Güvenlikte gelir bağlanmasında gecikme (temerrüt) nedeni olmadığından faiz istenemez. Hayat Sigortasında da gecikme ayrı bir değerlendirme konusudur. c) İnsan zararlarının tazminat olarak istenebilmesi için tek koşul, haksız ve hukuka aykırı bir olayın meydana gelmesi, zarar ile olay arasında uygun nedensellik bağının kurulabilmesi olduğundan, zararın parasal değerlendirmesi farklı bir hesaplamayı zorunlu kılmaktadır. Hesaplama başlangıcı her zaman için "olay tarihi"dir. Zarar sorumluları yönünden gecikme (temerrüt) olay tarihinden, sigortalarda başvuru veya dava tarihinden başlar; faiz buna göre işler. d) Sosyal güvenlikte gelirin, hayat sigortasında tazminatın ölçüsü, önceden belli olan tarifelerdir. İnsan zararlarında, önceden belirlenmiş sabit tarifeler yoktur. Zarara uğrayanın kişisel özelliklerine, zararın türüne, süresine, kusur durumuna, beden gücü kayıp oranına veya desteğin yaşam süresi ile destekleme biçimine göre ayrıntılı hesaplamalar yapılması gerekir. 8- Yeni Genel Şartlar, Yargıtay'ın ilkeleşmiş kararlarına aykırıdır. b) Aynı konuda Yargıtay, uzun yıllara kaplayan çok sayıda kararlarında, işçinin ücret bordrolarını koşulsuz imzalaması durumunda dahi, yaptığı işe, uzmanlığına, ustalığına ve kıdemine göre "gerçek kazançlarının" araştırılacağı yönünde kararlar vermiş, vermektedir. c) Değer artış ve iskonto oranının (ölçütü belirsiz) %1.8 olarak uygulanmak istenmesi, sabit bir formül dayatılması, açıkça söylenmemekle birlikte tazminat raporlarının belli bir meslek grubuna kazanç kapısı yapılması; hele yetki sınırları alabildiğine aşılarak "destek süresi ile aktif ve pasif dönemlerin, hesaplamaya esas standartların Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceği açıklamaları, sigorta şirketlerinin korunup ve kollanması
adına, tam bir yasa ve hukuk ihlali ve yetki gaspı girişimidir. II- YENİ GENEL ŞARTLARDA NELER VAR 1- Genel Şartlar ana metninde b) Teminat dışında kalan haller başlıklı A.6 maddesinin (ç) bendinde, Karayolları Trafik Kanunu'nun 92.maddesi (b) bendi yinelendikten sonra, (d) bendinde, desteğin kusuruna denk gelen taleplerin teminat dışı olduğu açıklanmıştır ki, bizce bu, 2918 sayılı KTK'nun 92/b maddesi hükmüne aykırıdır. Çok tartışılan ve Sigorta Hukukuna özgü ve "sosyal risk" ilkesine dayanan ayrık (istisnai) bir düzenleme olan bu madde değiştirilmediği sürece, işleten ve sürücü yakınlarına tazminat ödenmek gerekeceği kanısındayız. Çünkü yasa hükmü açık ise, yorum yapılamaz, uygulanması zorunludur. (TMK.m.1) c) Kapsama giren teminat türleri başlıklı A.5 maddesinin (b) bendinde "bakıcı giderleri" tedavi giderleri kapsamında kabul edilirken, (c) bendinde yaşam boyu "bakım giderleri" sürekli sakatlık teminatı kapsamına alınmıştır. Oysa, geçici işgöremezlikteki "bakıcı giderleri" ile ileri derecede sakatlıktaki "yaşam boyu bakım giderleri" arasında nitelikçe bir fark yoktur; ikisinin de tedavi giderleri kapsamında olması gerekir. Çünkü, Yargıtay'ın pek çok kararlarında, yaşam boyu alınacak ilaçlar, gene yaşam boyunca belli zaman dilimlerinde değiştirilecek protezler tedavi giderleri kapsamında olduğuna göre, "bakım işi" de bir tedavi türü kabul edilmek gerekir. d) Gene A.5 maddesinin (c) bendi ikinci paragrafında "Sürekli sakatlık tazminatına ilişkin sakatlık oranının belirlenmesinde, sakatlık ölçütü sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporlarına ilişkin mevzuat doğrultusunda hazırlanacak sağlık kurulu raporu dikkate alınır" denilmiş olup, kısa adıyla Özürlülük Ölçütü Yönetmeliği, haksız eylem sonucu beden gücü kayıplarını belirlemede yetersiz bir düzenlemedir. Çünkü, bu Yönetmeliğin işlevi, sakat kişilerin vergi indiriminden yararlanmaları veya sakatlık ayrıcalığından işe alınabilmeleri için rapor verilmesini sağlamaktır. Özürlü Sağlık Kurulları, haksız eylemin yolaçtığı sakatlık ile doğuştan veya kaza öncesi başka olaylardan kaynaklanan beden gücü kayıplarını birbirinden ayırmamakta (Balthazard formülü), bu yüzden yanıltıcı olmaktadır. Hem söz konusu olan yalnızca sakatlık değil, "beden gücü kaybı"dır; bu kayıp kişinin yaşına, yaptığı işe ve meslek grubuna göre belirlenir. Bu nedenle, beden gücü kayıplarının Çalışma Gücü Kaybı ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Yönetmeliğine veya Sosyal Sigorta Salık İşlemleri Tüzüğüne göre belirlenmesi gerekir. e) Genel Şartlar'ın A.5.maddesinin (ç) bendinde, bozuk bir anlatımla: "Destekten Yoksun Kalma (Ölüm) Teminatı: Üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla ölenin desteğinden yoksun kalanların destek zararlarını karşılamak üzere bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek tazminattır. Söz konusu tazminat miktarının tespitinde ölen kişi esas alınır" denilmiştir ki, işte asıl yanlış ve yasalara, tazminat ilkelerine ve yerleşik içtihada aykırı olan budur. 2- Genel Şartlar ekinde yer alan
koşullar Ek:2'de destek tazminatı hesabının nasıl yapılacağına ilişkin koşulların bir bölümü şöyledir: Sigorta şirketlerinin bu şekilde korunup kollanması, Anayasa'nın 10.maddesindeki "Devlet organları, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. Hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" ilkesine aykırıdır. d) Destek tazminatına ilişkin açıklamalardan 8 no.luda "Tazminat tutarının negatif çıkması durumunda tazminat tutarı sıfır olarak kabul edilir" denilmiştir ki, bu kadarı da olmaz demekten kendimizi alamıyoruz. Sanırım şöyle yapılmak istenecek: Hukuk bilgisinden yoksun, formülden başka bilgileri olmayan aktüerler kendilerince bir hesaplama yapacaklar, sonuç sıfır çıkacak; böylece sigorta şirketleri tazminat ödemekten kurtulacaklar. Buna kaba deyimiyle "tezgah" denir. e) Formülleri de bilindiği gibi "Devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü"dür. Öyle sihirli bir formül ki, aktüerlerin raporlarında bilmeceye dönüştürülmekte; Yargıtay'ın, hesap raporlarının açık, gerekçeli ve "denetime elverişli" olması gerektiği biçimindeki yıllardan beri yinelenen isteklerine inat, kapalı bir formül uygulanmaktadır. f) Bunlarla yetinilmemiş, bir genel kural konulup "Yukardakiler dışında hesaplamaya ilişkin diğer standartlar Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenir" denilerek son nokta konulup, yetki aşımında bulunulmuştur. Ek:3'te sürekli sakatlık tazminatının nasıl hesaplanacağı açıklanmış olup, bu da yukardakinden
farklı değildir. Üstelik, bir hata yapılmış, konu "sürekli sakatlık" olmasına karşın, "ölen kişinin vergilendirilmiş gelirlerine göre tazminat hesaplanır" denilmiştir. Tıpkı aktüerlerin, rapor konusu sürekli sakatlık olmasına karşın, "destekten yoksun kalma" başlığı koymaları gibi. Şu tespiti yapalım ki, bu Genel Şartlar iptal edilip yürürlükten kaldırılmadığı sürece, trafik kazalarından zarar görenlerin sigorta şirketlerinden tazminat alabilmeleri neredeyse imkânsız hale gelecek; tazminat alınsa bile bu kesinlikle "yetersiz" olacak; ancak ne var ki bu yetersiz ödemeye ilişkin ibranamenin iptali de, 2918 sayılı KTK'nun 111/2.maddesine rağmen pek mümkün olamayacaktır. Çünkü Genel Şartlar ekindeki düzenlemeler ve hesaplama yöntemleri buna engel oluşturacaktır. III-HUKUKUN TEMEL İLKELERİNE VE YARGITAY KARARLARINA 1- Gerçek kazançların araştırılması ilkesine aykırı kural konulmuştur. a) Vergi kayıtları tazminat hesabının ölçüsü olamaz. b) İşçi, ücret bordrolarını koşulsuz imzalamış olsa dahi, yaptığı işe, uzmanlığına, ustalığına ve kıdemine göre "gerçek kazançlarının" araştırılması gerekir. 2- Destek süreleri ile aktif - pasif dönem sürelerinin Hazine Müsteşarlığı'nca belirleneceği bir yetki aşımı olup, yasalara aykırıdır. 3- Aktif ve pasif dönemler, Sorumluluk Hukuku ilkelerine göre belirlenir; Hazine Müsteşarlığı (konusu insan zararları olmayan) bir devlet dairesi olarak bu konuda yetkili kılınamaz. Aktif dönem tespiti konusunda Yargıtay kararlarından bir kaç örnek verelim: 4- Uygulanmak istenen yaşam tablosu hakkında b) Sosyal Güvenlik Kurumu'nun özel siparişi TRH-2010 yaşam tablosunu ve buna ilişkin raporu incelediğimizde, ülkemiz gerçeklerini yansıtmadığı, belli bir amacı (Kurumun rücu davalarından daha iyi sonuç alma amacını) gerçekleştirmek için "ısmarlama" bir tablo olduğu sonucuna vardık, inandırıcı bulmadık. Çünkü: aa)Raporda, 1927-2000 yılları nüfus sayımı sonuçlarından yararlanıldığı açıklanmıştır ki, bizce bu asla sağlıklı bir veri değildir. Çünkü, Osmanlı'nın çöküş yıllarından süregelen ve 1960'lı yıllara kadar ancak önü alınabilen sıtma, verem, tifo, tifüs, frengi, cüzzam gibi hastalıklar yüzünden pek çok yurttaşımız kırk yaşına varmadan ölüp gitmişlerdir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Sıtmayla Savaş Derneği ve Veremle Savaş Derneği gibi kuruluşların ve Sağlık Bakanlığı'nın yoğun çabalarıyla bu hastalıkların kökü kurutulmuş ve kişilerin yaşam süreleri ancak 1960'lardan sonra artırılabilmiştir. bb)Raporda, günümüz koşullarına uygun olmayan geçmiş yıllar nüfus sayımı sonuçlarının yanı sıra, ikinci veri olarak sigorta şirketlerinin "hayat sigortaları"ndan yararlanılmıştır ki, ülkemizde varlıklı kişilerin pek azı dışında halkımızın yüzde doksandan fazlası hiçbir zaman hayat sigortası yaptırmadığına göre bu da sağlıklı bir veri değildir. cc)Raporu hazırlayanlar kaynak olarak bir de SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kayıtlarından yararlandıklarını açıklamışlardır ki, çalışanların ve kırsal kesim insanlarının yüzde yetmişinin kayıt dışı olduğu bir ülkede bunlar da sağlıklı veriler değildir. dd)Raporda oldukça tuhaf bulduğumuz bir başka bölüm, Hatay'ın 1938 yılında Türkiye'ye katılmasından önce ve sonrasının değerlendirme ölçüsü olarak alınmasıdır. Bunu öyle sanıyoruz ki, ne kadar titiz ve bilimsel çalıştıklarını kanıtlamak amacıyla koymuş olmalıdırlar. Oysa, bunun günümüz yaşam koşullarına bir etkisi olmadığı açıktır. ee)Bütün bu inandırıcı olmayan verilere göre düzenlendiği açıklanan TRH-2010 tablosu, CSO-1980 ve CSO-2001 Amerikan tabloları ile karşılaştırılarak adeta bir teste tabi tutulmuş; ama yaşam koşulları ve toplum yapıları bize daha yakın Avrupa ülkelerinin yaşam tablolarından nedense hiç söz edilmemiştir. ff) TRH-2010 tablosu, bize göre günümüz koşullarını yansıtmamaktadır. Çünkü 1970 yılından önce nüfusun % 75'i kırsal kesimde ve %25'i kentlerde yaşamakta iken, son otuz yılda bu durum tersine dönmüş; kentlerin ve özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerin nüfusu aşırı derecede artmıştır. c) Yargıda halen PMF-1931 yaşam tablosu kullanılmakta olup, SGK'nun rücu davalarını inceleyen 10.Hukuk Dairesi dışında, tüm Yargıtay Özel Daireleri PMF-1931 tablosunun kullanılmaya devam edilmesinden yana kararlar vermektedirler. d) PMF-1931 tablosunun eskiliğinden biz de yakınıyoruz. Bu tablonun kullanımı çok eski yıllardan başlamakla birlikte, sonradan 506 sayılı Yasa'nın 22.maddesi uyarınca, İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Hakkında 4772 sayılı Kanuna ek olarak Çalışma Bakanlığı ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından birlikte hazırlanıp 1965 yılında yürürlüğe konulmasıyla yasallık kazandırılmıştır. Bu tablonun eskiliğinden ve ülkemizdeki yaşam sürelerini yansıtmadığından sürekli sözedilmesine karşın, kimse bu konuda bir çalışma yapılması yönünde girişimde bulunmamış; Türkiye İstatistik Kurumu, ilk kuruluş tarihi olan 1926 yılından bu yana geçen seksen yılı aşkın sürede, 1962 yılında DİE adıyla daha çağdaş yöntemlerle çalışmaya başladıktan sonra, o tarihten bu yana geçen elli yıllık sürede bir yaşam tablosu ortaya koyamamış; bunlar yapılmadığı gibi, kimse de, mademki Fransız tablosunu kullanıyoruz, ne de olsa bizim gibi Akdeniz ülkesidir, yaşam koşulları az çok bize benzer, 1931 tarihlisini bırakalım da daha yeni olanını kullanalım, dememişlerdir. e) Peki, yaşam tablosu konusunda ne yapılmalı ? Önce, bilimsellik adı altında sahte tablolar düzenlemekten vazgeçilmeli. E-Devlet çağını yaşıyoruz. Merkezi Nüfus kayıt sistemimiz (Mernis) var. Bu olanaklarla ülkemiz koşullarına uygun yaşam tabloları, aktivite tabloları ve benzeri tablolar düzenlemek hiç de zor değil. TÜİK'in görevlendirilmesiyle ilgili Devlet Bakanlığı, Çalışma, Sağlık, Adalet Bakanlıkları denetiminde söz konusu tablolar düzenlenip, anılan Bakanlıkların ortak kararıyla yürürlüğe konabilir. Böylece karmaşa son bulur, kurumlar arası uyum sağlanır. 5- Hesap formülleri hakkında b) Yargıda uzun yıllar boyunca % 5 artırım-iskonto değerli "ortalama ka¬zanç ve sabit taksitli rant formülü" uygulanmış iken, yanlış bir değerlendirme ile %5 oranı %10'a çıkarılmış; bu dahi uygun bir yöntem iken, 1993 yılında işverenlerin tazminatların yüksek
hesaplandığı yakınmalarına çözüm bulmak amacıyla toplanan bir sempozyumda, hesaplama teknikleri ile hiç bir ilgisi bulunmayan ve "progressif rant" yöntemi denilmesine karşın kazançların hiç artmadığı, aynı rakamın her yıl için eşit oranda artırılıp indirildiği garip bir yöntem uygulamaya konulmuş; aynı sempozyumda bir sigortacının önerdiği "devre başı ödemeli belirli süreli rant" formülü, uygulanması ve anlaşılması zor bulunarak kabul görmemiştir. d) Genel Şartlarda uygulanması istenilen (zorunlu tutulan) devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü" insan zararlarının parasal değerlendirmesinde en uygun formül müdür ? Sigortacılar asla bunun tartışılmasına katılmamaktadırlar. Bu ne sihirli formüldür ki, ısrarla ve inatla dayatılmaktadır. 6- İnsan zararlarının parasal değerlendirmesinde, formüller önemli olmayıp, aslolan ve temel ölçü "hukuksal gerekçeler"dir. 7- İnsana verilen zararlar, trafik kazaları ve sigorta ödemeleri ile sınırlı olmadığına göre, Trafik Sigortası Genel
Şartları ekindeki koşullar tüm sorumluluk türlerine uygulanamaz 8-Genel Şartlarda sigortalara özgü bir destek tazminatı tanımı yapılarak, yasa, öğreti ve yerleşik içtihat yok sayılmıştır. b) Bu nasıl bir düzenlemedir ki, destek tazminatı " genel şartlar ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek tazminattır" biçiminde tanımlanarak, yasadaki, öğretideki ve Yargıtay kararlarındaki destek tazminatı tanımları bir kalemde silinmiş ve sigortalara özgü kesin ve sınırlayıcı bir kural konulmuştur. 9- Tedavi giderlerinden sigorta şirketleri tümüyle kurtulmuş değildir. 10- KTK 92/b maddesi işlevsiz kılınmak istenmiştir. b) Bu konuda, yani işleten veya sürücünün yüzde yüz kusurlu veya belli bir oranda kusurlu olarak ölümlerinde, yakınlarının üçüncü kişi konumunda olmaları nedeniyle, Trafik Sigortasından tazminat alabileceklerine ilişkin yasa hükmüne ilişkin Yargıtay kararlarını değiştirtme girişimleri sonuç vermeyince, bu yola başvurulmuştur. 11-Bakıcı giderlerine ilişkin düzenlemeler yanlıştır. 12-Sakatlık oranının Özürlülük Ölçütü Yönetmeliğine göre belirlenmesi yanlıştır. Gene A.5 maddesinin (c) bendi ikinci paragrafında "Sürekli sakatlık tazminatına ilişkin sakatlık oranının belirlenmesinde, sakatlık ölçütü sınıflandırılması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporlarına ilişkin mevzuat doğrultusunda hazırlanacak sağlık kurulu raporu dikkate alınır" denilmiş olup, kısa adıyla Özürlülük Ölçütü Yönetmeliği, haksız eylem sonucu beden gücü kayıplarını belirlemede yetersiz bir düzenlemedir. Çünkü, bu Yönetmeliğin işlevi, sakat kişilerin vergi indiriminden yararlanmaları veya sakatlık ayrıcalığından işe alınabilmeleri için rapor verilmesini sağlamaktır. Özürlü Sağlık Kurulları, haksız eylemin yolaçtığı sakatlık ile doğuştan veya kaza öncesi başka olaylardan kaynaklanan beden gücü kayıplarını birbirinden ayırmamakta (Balthazard formülü), bu yüzden yanıltıcı olmaktadır. Hem söz konusu olan yalnızca sakatlık değil, "beden gücü kaybı"dır; bu kayıp kişinin yaşına, yaptığı işe ve meslek grubuna göre belirlenir. Bu nedenle, beden gücü kayıplarının Çalışma Gücü Kaybı ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Yönetmeliğine veya Sosyal Sigorta Salık İşlemleri Tüzüğüne göre belirlenmesi gerekir. 13-Ticari araçların kazaya uğraması durumunda "kazanç kaybı" maddi zarar kapsamında olmak
gerekir. Motorlu araçların neden oldukları zararlardan "işleten", üçüncü kişilere karşı sorumlu olduğuna göre, KTK 91.maddesiyle işletenin sorumluluğunu üstlenen sigortacı da bu tür zararları ödemekle yükümlü olmalıdır. SONUÇ: 1- Yeni Genel Şartlar yasalara aykırıdır. 2- Genel Şartları düzenleyenler, insan
zararlarının bir "yaşama hakkı" sorunu olduğunu gözardı etmişlerdir. 3- Zorunlu
sigortalar kazanç kapısı olmayıp, kamusal nitelikli bir yükümlülüktür. 4- Yeni Genel Şartlar, Yargıtay'ın ilkeleşmiş kararlarına aykırıdır. 5- İnsan zararları her şeyden önce bir vicdan sorunudur. ------------------------ Trafik sigortası B 2 maddesi nedir?B.2.
Sigortacı zarar ve ziyan talebinde bulunan üçüncü kişilerle doğrudan doğruya temasa geçerek anlaşma hak- kını haizdir. Ancak sigortacının yazılı izni olmadıkça, sigorta ettiren tazminat talebini kısmen veya tamamen kabule yetkili olmadığı gibi zarar görenlere herhangi bir tazminat ödemesinde de bulunamaz.
Trafik sigortası genel şartları ne zaman değişti?Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar'ın 4 Aralık 2021 tarihli ve 31679 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Genel Şartlar ne demek?Genel Şartlar Nedir? Devletin yetkili kurumları (T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı) tarafından her sigorta branşı için hazırlanmış olan ve sigorta şirketlerinin bunu aksine hareket edemeyecekleri koşullardır.
Sigorta poliçesi genel şartları kim tarafından belirlenir?A.7.
Sigorta, poliçede, başlama ve sona erme tarihleri olarak yazılan günlerde, aksi kararlaştırılmadıkça, Türkiye saati ile öğleyin 12.00'da başlar ve öğleyin saat 12.00'da sona erer. Sigorta sözleşmesinin vade sonundan önce sonlandırılması usul ve esasları Hazine Müsteşarlığınca belirlenir.
|